Meta-Liderlik, Kovid-19 ve ‘Ben’

Meta-Liderlik, Kovid-19 ve ‘Ben’

kovid-19Meta-Liderliği konuştuğumuz son yıllarda, astımızı-üstümüzü nasıl yönettiğimiz, organizasyonumuzun içindeki-dışındaki ilişkileri nasıl yönettiğimiz, bireyi-durumu-aradaki bağlantı ve ilişkileri nasıl anladığımız, sistem bakış açısıyla mikrodan makroya-makrodan mikroya nasıl sürekli gezebilen ve detayları fark edebilen bir zihne sahip olduğumuz en çok konuşulan liderlik konularından.

Çok boyutlu bakabilmek, farklı bakış açılarından görebilmek, bir karar alırken sonuca etkisini öngörmek, ‘an’ı yönetirken stratejiyi gözetmek… En nihayetinde hepsi, büyüyen, gelişen, genişleyen, potansiyeline ulaşan ve onu aşan, umut vadetmeye devam eden iş sonuçları için; yani, son dönemlerdeki öncelikli amacımız olan ‘fayda yaratmak’ için.

Dolayısıyla, organizasyonlara verdiğimiz eğitimlerde, yaptığımız bireysel koçluklar ve takım koçluklarında, fasilitasyonlarda, üniversite derslerinde, konuşmacı olduğumuz platformlarda vb. çoğumuz bu alanları hatırlamaya ve hatırlatmaya büyük özen gösterip gayret etmeye başladık.

Bu özen ve gayret, hiç şüphesiz, takımlara, organizasyonlara ve geniş sisteme büyük fayda sağlıyor ve bu yaklaşım, kenara bırakılma, ötelenme, görmezden gelinme, üzerine efor sarf etmekten kaçınılma lükslerine sahip değil. Bunun yanında, son dönemlerde özellikle takım koçluklarında dikkatimi daha sık çeken ve yaklaşık son üç aydır dünyamızın gerçeğini tamamen farklılaştıran kovid-19’la da gözümü üzerinden bir türlü çekemediğim bir başka noktaya zihnim kayıp duruyor.

Hani şu sistemin ‘ben’ ya da ‘birey’ ya da ‘kişi’ dediğimiz en çekirdekteki kısmı var ya… Lencioni’nin sonuca giden yoldaki tüm sistemi üzerine oturttuğu güven kavramının oluşmasında ve sağlamlaşmasındaki en temel taş hani (piramitte aşağıdan yukarıya doğru: Güven, Çatışma, Sorumluluk, Hesap Sorulabilirlik, Sonuçlar)… Bu koca sistemlerin içinde o ‘ben’lere neler oluyor; adaptasyon mecburiyeti yaşarken kendi haliyle var olmak ve kendi tarzıyla etki sağlamak için o ‘ben’den geriye ne kadar bir ‘ben’ kalıyor; ‘ben’ karşısındakinin de bir ‘ben’ olduğunu ne kadar hatırlıyor; sonuç yaratmaya koşanların ‘ben’ler olduğunu ve o ‘ben’leri birbirine bağlayan en kuvvetli bağın güven olduğunu ne kadar anımsıyoruz; tüm bunlar için ‘ben’ler olarak neler yapıyoruz?

Varoluşçu bir boyutta kaybolmak değil amacım. Sadece şu sistemin çekirdeğine bir kere daha mı baksak diye soruyorum, çünkü sanki o civarlarda yapılabilecek hala biraz daha fazlası var gibi geliyor bana. Örneklerle aktarayım. Bireyler arasındaki güveni ve iletişimi çalışırken, sinirbilimden gelen David Rock’ın ‘SCARF’ını (Status-Statü, Certainty-Netlik, Autonomy-Otonomi, Relatedness-Aidiyet, Fairness-Adil Olmak) ve kaynağını en temelde psikanalitik terapiden alan Eric Berne’in ‘Transaksiyonel Analiz’ini (Ebeveyn, Yetişkin ve Çocuk Ego Durumları) seviyorum, çünkü bunları kazandırdıkları bakış açıları ve bunu keyifli bir şekilde sağlamaları dolayısıyla kuvvetli farkındalık araçları olarak gözlemliyorum.

Bu araçlar, envanterleriyle de birlikte kullanıldıklarında, kişilerde hem ‘kendi’ etkilerine dair bir bilinci destekliyor hem de ‘diğerleri’ne karşı bir anlayış geliştirmeyi kolaylaştırıyor. Hatta katılımcılarımızın çalışmalarımıza getirdikleri bireysel örneklerinde fark ediyorum ki içlerindeki en büyük rahatlama ve güven duygusuyla aralarındaki engelin ortadan kalkması, ‘diğeri’ni anlayabilmeye başladıklarında gerçekleşiyor. ‘Diğeri’ni anlayabilmeye başladığı an itibariyle artık herhangi başka bir soruya gerek kalmıyor; hem Lencioni’nin hem de sistem bakış açısının üst katmanlarına yönelik analiz ve çözümler kendiliğinden ortada uçuşmaya başlıyor.

Örneği biraz daha netleştirmek isterim. Lencioni envanteri sonucunda takımındaki ‘Güven’ boyutu yüksek-orta seviyede çıkmış bir lider, hemen üst katmanlardaki ‘Çatışma’ ve ‘Sorumluluk Alma’ boyutlarının sonuçları orta-düşük çıkmışsa, bunu kendisi direkt ‘benim eleştirel ebeveyn ego durumu yüksek tarzım, ekibime düşündüğünü rahatça söyleyebilme rahatlığı vermiyor olabilir. Bununla birlikte benim takım arkadaşı seçerkenki eğilimim aynı sebeple uyumlu çocuk ego durumu baskın olan kişileri takıma katmak olabilir.

Benimle çatışamayan bir takım arkadaşım bana belki onu her zaman koruyup kollayacağım konusunda güveniyordur ama belli ki benimle çatışacak kadar bana güvenmiyor ve bunun sonucunda sorumluluk almak da istemiyor, ki ben de zaten aslında SCARF’taki statü ve otonomi ihtiyacı yüksek birisi olarak gerçekten sorumluluk veriyor muyum acaba?..’ şeklinde yorumlamaya başlayabiliyor; üstelik tüm bunların yüzde yüz bir tespit olmamakla birlikte göz önünde bulundurmaya ve doğruluğunu test etmeye değer varsayımlar olduğunu bilerek.

İşte şimdi yavaş yavaş gerçekten neler olduğunu konuşmaya başlamadık mı? Yani, bu ayın sonunda rapora hangi rakamları gireceğiz, hedefin neresindeyiz, rakip ne yaptı-yapacak, kur ne durumda, hangi virüs nereden yayılmaya başlamış, işimiz ne olur, yeni bir genel müdür mü geliyormuş, şirkette yeni bir yapılanma mı olacakmış, hangi yeni yayınları okusam da gelişsem, evren hala genişliyor mu vb. soruları bir anlığına bir tarafa bıraktığımızda, kısacık bir frene bastığımızda…. ‘Ben’i ve diğer ‘ben’leri anladığımızda her ne olursa olsun bir arada güvenle durmak daha kolay ve keyifli olmuyor mu? Üstelik her konuya bir çözüm olamasa da birçoğunun çözümüne kendiliğinden bir başlangıç tetikleyebilme ihtimali bile çok umut verici değil mi?

Kovid-19 ve Gerçekler

Konunun zihnimde kovid-19’la bağlandığı yer de tam burası. Bize kocaman bir ‘dur’ dedi. Her birimiz kendi hallerimizde, kendi hayatlarımızın gerçekleri ve gereklerinde, şanslıysak içine biraz da istediğimizi katarak duruyoruz; durmaya çalışıyoruz. Bu sırada elbette gençlerimizin kendilerini hayatlarının geri kalanına donanımlandırdıkları ve hazırladıkları bir dönemlerinde onların hızını fazla kesmek istemedik.

Üniversitelerimiz çevrimiçi sınıflarla derslere devam etmeye başladılar. Kimisi hali hazırda var olan sistemlerini kullanmaya devam ediyor, kimisi sıfırdan bir sistem ortaya koyma çalışmalarında. Benim de bir lisans üstü ders için öğretim görevlisi olmamın yanında gerek çekirdek ailemde gerekse yakın çevremde birçok akademisyen ve öğretim görevlisi tanıdığım olması dolayısıyla bu konuyla yakından bağlantım var. Kafamın ‘ben’, diğer ‘ben’ler ve ‘ben’ler arası etkileşime bu kadar odaklandığı bir dönemde hem kendi deneyimlerimi gözden geçirme hem de bu bahsettiğim kişilerle konuşma ihtiyacı hissettim. Onlara, kendi üniversiteleriyle yaptıkları çevrimiçi toplantılarda neler konuştuklarını sormak istedim.

Deneyimlerimiz benzer. Toplantılarda odak, sistem nasıl çalışıyor, neyi nasıl yapabiliriz, öğrencilerimizi motive ve momentumda tutmak için nasıl ödevler verelim, dersleri anlatırken tahtayı nasıl kullanalım, sınavları nasıl yapalım, okumaları mı artırsak, çok katılımlı sınıflarda eş zamanlı çevrimiçi sınav nasıl işler vb. konular. ‘Hoca’nın enerjisinin, iletişim tarzının, kapsayıcılığının, bu sistemleri kullanırken nelerde zorlandığını öğrencileriyle paylaşmasının, dersin bir kısmını keyifli bir mini sohbete ayırmasının hem ‘hoca’nın hem de öğrencilerin üzerinde yaratabileceği olumlu etkilerden, hâl hatır sormanın kıymetinden, orada bulunmak istemenin en temelde oradakilere olan güvenden ve oradaki ortamın doğallığından kaynaklandığından neredeyse hiç kimse bahsetmiyor.

Benim kafamda bir yanda meta-liderlik, sistemik düşünce, kovid-19 vs., diğer yanda ‘ben’, diğer ‘ben’ler ve ‘ben’ler arası etkileşim dolana dursun… Siz nasılsınız? Her şey yolunda mı?

Sizin, ailenizin, tüm sevdiklerinizin sağlığı yerinde mi? Benim size destek olabileceğim bilgim-becerim-iletişim ağım dahilinde bir konu var mı?

Sevgiyle…

Ezgi Türkmen
Kıdemli Müşteri İş Ortağı

Bu gönderiyi paylaş