Kadın Adayların Askerliğini Yapmış Olması
KADIN ADAYLARIN ASKERLİĞİNİ YAPMIŞ OLMASI
Ülkemizin belki de en kritik konusu; Fırsat Eşitliği. Kadın erkek farketmeksizin toplumda eşit fırsatların sunulduğu, eşit olanakların kullanılabilmesiyle kadının da erkeklerle benzer sonuçlara ulaşabildiği bir yaşam en ideal yaşam şekli. Zira bir toplumun tüm bireyleriyle topyekün kalkınması halinde toplumda adaletten, toplumda eşitlikten, toplumda huzurdan bahsetmek mümkün. Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinin bu adil, bu dengeli düzene hiç yakın olduğu söylenemez. En azından kadınlar açısından bu adaletin terazisi hep yukarıda kalıyor.
Sosyal ve ekonomik olarak gelişim ve fırsat eşitliği geride kalınca kadının iş hayatında yer edinme çabası da başlamadan hükmen yenik sayılan bir maça dönüşüyor. Sonuçlar ortada zaten; Türkiye genelindeki kadın istihdamı oranı yüzde 23 düzeyinde seyretmekte. Bu oran AB ülkelerinde yüzde 57 civarında. Türkiye’de her 3 kadından 2’si işsiz. İstihdam edilen kadınların yüzde 71’i kayıtdışı olarak çalışmaya devam etmekte. Kadın nüfusun istihdam artışı, erkek istihdam artışının üçte biri kadar. Kadınların işgücüne katılımı, hiç yok denecek kadar az. Yani istihdamda kadının yok sayıldığı, geri planda kaldığı bir toplumuz.
Bu sorunla ilgili elbette çok şeyler yazılmış, çok şeyler söylenmiştir, çözüm için de çok iyi niyetli çabalar ortaya konmuş, bazıları sonuç da üretmiştir ama sonuç da ortada. Yine bir arpa boyu yol gidilememiştir. İşverene bakarsanız istihdam edilebilirlikteki yetersizliklerden bahseder, çalışan kadın açısından bakarsanız sosyal beklentilerin dengesizliğini öne sürülür ama sonuçta kadın çalışamıyor işte!..
İstihdamdaki en tehlikeli yaklaşımın “kadınların çalışabileceği işler” gibi bir tanımlama getirip tüm sistemleri de bunu destekler şekilde dizayn etmek olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar olan hep bu zaten. Örneğin “tekstil” işçiliği kadın istihdamı için genelde en uygun alan görülürken metal sektörü pek de makul bulunmaz. O yüzden meslek liselerinin tekstil ile ilgili bölümlerinde kız öğrenciler de okurken, bir torna tesviye bölümünde kız öğrenci bulmanız neredeyse imkansızdır. Bu da belirli sektörlere yığılmak zorunda kalan bir kadın işgücünü yaratıyor ki, o sektörlerde yaşanacak en ufak dalgalanma doğrudan o yığınların işsiz kalmalarına sebep olabiliyor. Sonuç; kadınlar sıkıştırılmış iş alanlarında iş aramak, niteliklerini tam olarak kullanabilecekleri değil, onlara uygun görülmüş fırsatları kovalamak, belki de sırf bu yüzden iş hayatından uzaklaşmak durumunda kalıyorlar. Bu yüzden öncelikli adımın bu konudaki sosyal algıyı değiştirmek, kadının hayatın tüm platformlarında, tüm rollerinde eşit gelişim fırsatlarına sahip olmasını sağlayabilmek olduğuna inanıyorum. Bunu yapmadığımız sürece kadınlar sadece “bazı” işlere yönlendirilecek, işverenler de arasalar da sektörü için iyi yetişmiş kadın çalışan bulamayacaklar.
İkinci en kritik konu ise kadından beklenenlerin bir sosyal baskı unsuru olmasıdır. Kadın evde çocuk varsa önce çocuğun iyi yetişmesinden ve evin mutluluğundan sorumludur bizde. Aslında toplumun sağlıklı gelişimi, sosyal normların korunması gibi ilk bakışta çok iyi niyetli amaçlar uğruna sürdürülmesi imkansız bir dengesizliği kendi ellerimizle yaratıyoruz. Bu zorunlu “formatlama” toplumun kadın kesiminin görüş açısını daraltmakta, evin içine hapsedilen kadını uzun vadede bu sempatik hedeflerin dahi zararına işlevsiz kılıyor. Esnek çalışma modelleri, parttime, çağrı üzerine çalışma, eksik çalışma gibi uygulamalar bu soruna en azından ara çözümler üretebiliyor. Doğum izni sonrası kadının uzun süreler işten uzak kalmasını bir nevi motive eden ücretsiz izin hakkını kadının eşine de sağlamak en azından işe dönmek isteyecek kadınlara fırsat yaratacaktır. Yasal düzenlemelerimizi kadının rahatı için yaptığımızı sanarken onları eve hapsettiğimizi de gözden kaçırmamalıyız.
“Pozitif Ayrımcılık” yerine “eşitlik” odağımız olmalı bence. Hedef her zaman “eşitlik” olmalı, öyle ya da böyle “ayrımcılık” değil. Bu eşitliği sağlayana, garanti altına alana kadar yüksek konsantrasyonla toplumda kadın tarafında saf tutmak şart, buna katılıyorum ama sosyal değer yargılarını değiştirmek, elbise değiştirmek gibi modaya paralel olmuyor, pozitif ayrımcılık yapacağız derken işi ayrımcılıkla karıştıranlar da çıkmıyor değil.. Bu konu global çözümlerden çok daha yerel çözümler, gerçekçi işbirlikleri, hayatın içinden uygulamalar gerektiriyor. Şimdi şirketlerin yönetim kurullarına en az bir kadın alma konusunda bir tavsiye kararı alındı örneğin. İnşallah yönetim kurullarındaki kadın sayıları gözle görülür şekilde artar. Çok merakla bekleyeceğim; bakalım bu kadınlarımız, şirketlerindeki kadın oranını artırmakta ne kadar etkili olacaklar. SPK’nın yerinde olsam böyle bir sosyal sorumluluk ödül programı da hazırlar, şirketlerindeki kadın çalışan oranını en çok artıran kadın yönetim kurulu üyelerini ödüllendirirdim.
Sonuç olarak kadını ayrım yaparak değil, eşit fırsatları daha okul döneminden başlamak üzere sağlayarak iş hayatına katabiliriz. Kadın kaptanlar, kadın çımacılar, kadın tornacılar, kadın taksi şoförleri, kadın marangozlar, kadın tersane işçileri…onlar olursa eşitlik olacak.