Liderlik Romantizmi ve Gerçeklik

Liderlik Romantizmi ve Gerçeklik

liderlikSon zamanlarda dikkatimi çeken, şirketlerin “Geleceğin Liderlerini Arıyoruz”, eğitim kurumlarının “Geleceğin Liderlerini Yetiştiriyoruz” gibi sıklıkla kullandığı sloganlar.  Özellikle kariyerinin veya lisans eğitiminin başlarında olan gençlere “asıl ve önemli olan lider olmaktır” mesajı vermesi muhtemel bu sloganlar ve bunların üzerinden bir pazarlama dili geliştirilmesini kişisel olarak doğru bulmuyorum.

Toplumun algılarının, değerllidererinin ve kavramlara yüklediği anlamların günlük hayatta çok önemli gibi görünmeyen tam da bu tip detaylarla şekillendiğini, bireylere neyin daha önemli, öncelikli ve muteber olduğu mesajlarının bu tip söylemlerle zerk edildiğini, biraz pazarlama okuması yapmış herkes bilecektir. Bu sloganların ve kullanılan dilin realistik olmaktan uzak, ötekileştiren ve biraz da zorlama bir yaklaşım olduğunu, popüler olan her kavram gibi liderlik olgusunun da içini boşalttığını düşünüyorum.

Liderlik nedir, liderlik yetkinlikleri nelerdir gibi konularda okumak/araştırmak isteyenler için birçok içerik bulunuyor hali hazırda, dolayısıyla bunları detaylı olarak ele almayacağım. En özet haliyle ve herkesçe kabul edilen liderlik yetkinlikleri olarak çevresine ilham verebilmek ve harekete geçmek üzere motive edebilmek diyebiliriz sanıyorum. Bir kitleyi yönetmenin her zaman liderliğe karşılık gelmediğini de zaman içerisinde gözlemledik ve kabul ettik. Buna rağmen kurumlar, yönetsel rollerde olan herkese lider demeyi zannediyorum hoş bulduklarından yerli/yersiz bu kavramı kullanıyorlar ve bana kalırsa bu kullanım hoyratlığı kavramın yozlaşmasını elbirliği ile pekiştirmekten öte bir fayda sağlamıyor.

Örnekse Türkiye’nin en başarılı 50 Teknoloji, Finans veya İnsan Kaynakları Lideri seçilirken acaba seçilen kişilerin 360 derece liderlik değerlendirmesi mi gözetiliyor veya sadece bağlı bulundukları kurumların cirolarının büyüklüğü, kurumun reklam veren kimliğinin hacmi mi belirleyici oluyor, emin değilim açıkçası.

Bu söylediklerim liderliğe indirgemeci bir tavır içindeymişim gibi algılansın istemem. Vizyoner, değişimi yönetmekten ziyade bizatihi değişimi başlatan liderlere hayatın her alanında ihtiyaç duyuyoruz ve alanında güçlü bir uzmanlığa sahip bir lider de liderliğini yaptığı oluşum ne olursa olsun fark yaratacaktır, hatta daha da ileri gidip bir alanda ileri derecede uzman değilse bile liderlik edebileceğini söyleyebiliriz kimi durumlarda.

Peki ya Uzmanlık !

Bizim gibi genç nüfus oranı yüksek ve istihdamın önemli bir mesele olduğu ülkelerde uzmanlaşmayı bir hedef ve değer olarak merkeze alan, bir konuya derinlikli hakimiyetin öne çıkarıldığı söylemlerin daha gerçekçi, orta ve uzun vadede daha anlamlı sonuçlar yaratacağını düşünüyorum. Bilgi ve derinlik açısından iyi bir uzmana olan ihtiyacımız da en az liderliğe duyulan ihtiyaç kadar kritik. İyi bir lider eğer etrafında, varılacak hedefe taşıyabilecek güçte bir kitleye sahip değilse liderliğinin de pek bir hükmü kalmıyor. İyi bir uzman eğer liderlik yetkinliklerine sahipse veya sonradan edinebildiyse lider de olabilir pekala.

Son yıllarda artan üniversite sayısı ve buna paralel olarak üniversite mezunu genç sayısının da arttığını düşününce bu gençlerin ayakları yere basan ve gerçekçi söylemlerle kazanılmaya çalışılmasını etik ve sosyolojik açıdan çok daha doğru buluyorum. Söylem ve eylemlerle, araştırmayı, bilimi, uzmanlaşmayı yüceltmek, kurumların dolayısıyla ülkenin kalkınmasına katma değerli üretim yaparak, teknoloji ihraç ederek katkıda bulunan güçlü bir ekosistemin varlığına hizmet etmek, “geleceğin araştırmacılarını”, “geleceğin bilim insanlarını”, “geleceğin uzmanlarını” yetiştirmek ve desteklemek bana tüm bu lider ve liderlik romantizminden çok daha anlamlı geliyor. Elbette münferit birçok program var bu minvalde hayata geçirilen ancak bahsettiğim bunların değer olarak tüm toplum tarafından benimsenmiş, ülkenin geleceği için önemi ve katkısının herkesçe anlaşılmış olması.

İstihdam yaratmayan büyüme sürdürülebilir olmadığı gibi, bilimsellik vadetmeyen bir üniversitenin veya katma değerli üretim, hizmet, teknolojik inovasyon vadetmeyen kurumların istihdam dostu büyümeye bir katkısı olacağını düşünmüyorum. Bunların elbette önce ülke büyüme ve istihdam politikası olarak belirlenmiş olması, sonrasında da kurumların, üniversitelerin önceliklerini ve söylemlerini bu doğrultuda tasarlamaları ve bunlarla tutarlı bir pazarlama dili geliştirmiş olmaları gerekiyor. Böylece gençlerimize daha yolun başında doğru yön verebilir ve bu denli genç nüfusa sahip olmayı bir avantaja çevirebiliriz.

Zeliha Ağar
Kıdemli Müşteri İş Ortağı

Bu gönderiyi paylaş